Eyüp Sultan Hazretleri’nin asıl adı Halid, babasının adı Zeyd’dir. Ama Araplarda bir şahsı baba ya da oğlunun adıyla anmak âdet olduğundan Ebû Eyyûb (Eyyûb’un babası) künyesiyle tanınır. Ensar’dan olduğundan ‘Ensarî’, Hazrec kabilesine mensubiyetinden dolayı ‘Hazrecî’, Medineli olduğu için ‘Medenî’ denilir. Türkler arasında ise ‘Eyüp Sultan’ olarak bilinir. Eyüp Sultan’a bu topraklarda ‘Sultan’ lakabı layık görülmüş-tür. Çünkü o:
İlk sahabelerdendir Allah Rasûlu’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) 2. Akabe biatında söz vererek iman etmiştir. “Andolsun ki o ağacın altında sana biat ederlerken Allah, o müminlerden razı olmuştur. Kalplerinde olanı bilmiş, üzerlerine sekine indirmiş ve onları pek yakın bir fetihle ödüllendirmiştir.” ayetinin bahsettiği bahtiyar kullardandır.
Ensârdandır “İyilik yarışında önceliği kazanan Muhacirler ve Ensar ile, onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da Allah’tan hoşnutturlar. Allah onlara, içinde temelli ve ebedi kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır; işte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe Sûresi-100) ve “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönülle-
rine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendi-lerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekeme-mezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkârlığından koruna-bilmiş kimseler, işte onlar saadete erenler-dir.” (Haşr Sûresi-9) müjdesine kavuşan Ensar’dandır.
Alemdâr-ı Rasûlullah’tır Hazret-i Ebû Eyyûb (radıyallahu anh)’un harplerde sancak-ı şerifi taşıdığına dair rivayet bulunmamaktadır. Ancak, Bera’ ibni Âzib’den gelen bir rivayete göre, Hazret-i Halid (radıyallahu anh), Peygamber Aleyhisselâm tarafından, ashabdan bazı zatlarla birlikte elinde sancak olduğu halde bir kişiyi cezalandırmak üzere gönderilmiştir.
Bir hadis-i şerifte de bir yerde vefat eden Sahabîlerin elinde nurdan bir sancakla kabirlerinden kalkacakları ve insanlara ön-der olacakları rivayet edilmiştir. Bu yüzden İstanbul halkı mahşer gününde onun sancağı altında toplanmayı ümit eder.
Kahraman bir gazidir Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ile bütün gazalara katıldı. Meleklerle destekle-nen ve şanında “O vakit siz Rabb’inizden yardım istiyordunuz. O da ‘Ben size peşpeşe gelecek bin melaike ile imdad edeceğim’ di-ye duanızı kabul buyurdu.” (Enfal Sûresi-9) denilen Ashab-ı Bedir’dendir. Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) Ashab-ı Bedir hakkında “Ne biliyorsun, Allah Teâlâ, Bedir
ehlinin haline muttali oldu da ‘Dilediğinizi yapın, sizlere cenneti vacip kıldım ya da siz-leri mağfiret ettim’ buyurdu.” demiştir. Ceb-rail (aleyhisselâm) bir gün Efendimiz’e (aley-hissalâtu vesselâm) gelerek, “Yâ Rasûlallah, içinizdeki Bedir kahramanlarına nasıl bir değer veriyorsunuz?” diye sordu. Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) de “Müslümanların en faziletlisi.” buyurdu. Bunun üzerine Cebrail, “Biz de Bedir’e katılan melekleri en faziletlilerimiz olarak kabul ediyoruz.” dedi.
Hadis râvisidir Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’den 200 kadar hadis-i şerif rivayet etti. Bu husus-ta o derece titizdi ki sadece “Her kim bu dünyada bir müminin ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun kusurunu örter” hadisi hakkındaki şüphelerini gidermek için deve üstünde Mısır’a gidip Ukbe bin Amir’le (radıyallahu anh) görüştü. Hadisi teyit ettir-dikten sonra gerisin geriye Medine’ye döndü.
Sözleri “âyet” oldu! Hazret-i Aişe (radıyallahu anha)’ye iftira edildiği meşhur ‘ifk’ hadisesinde hanımı Ümmü Eyyûb, bu konudaki fikrini sordu. Hazret-i Halid (radıyallahu anh) “Bu apaçık bir iftiradır.” dedi. Ve bir müddet sonra bu sözler diğer mü’minleri ikaz manasında Rabb’imiz tarafından âyet-i kerime olarak nâzil oldu.
Cenab-ı Hak, Ümmü’l Mü’minîn Aişe (radıyallahu anha) Validemiz hakkında “Onu işittiğiniz zaman, erkek kadın müminlerin, kendiliklerinden hüsnü zanda bulunup da ‘Bu apaçık bir iftiradır’ demeleri gerekmez miydi?” (Nur Sûresi-12) âyetini indirdi.
Efendimiz’le akrabadır Efendimiz’le (sallallahu aleyhi ve sellem) akrabadır. Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) dedesi Abdülmuttalib’in annesi de Medinelidir ve Hazrec kabilesindendir. Hazreti Peygamber’i (sallallahu aleyhi ve sellem) hicretten sonra yedi ay evinde misafir etmiştir.
Efendimiz’in duasına mazhardır Bir defasında Hazret-i Fahr-i Cihan Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz’in sakal-ı şeriflerine kuş tüyü konduğunda hemen koşarak kaldırdı. Bunun üzerine Peygamber Aleyhisselâm’dan “Ey Ebâ Eyyûb sana kötülük isabet etmez.” müjdesi sadır oldu.
Bu müjdenin bereketlerindendir ki kabri asırlar boyu Bizans toprakları içinde bulunduğu halde ayaklar altında kalmadı. Hıristiyanlar ayak ucundan çıkan su sebebiyle buraya kudsiyyet atfetti, ayazma olarak muhafaza etti.
Fitnelerden hep uzak durdu Ömründe çıkan fitnelerden uzak kalarak herkesten hürmet gördü.
Vahiy katibidir Vahiy kâtibi ve Ensar’ın önemli hâfızların-dandı. Valileri hakka çağırdı Emeviler döneminde Medine Valisi olan Mervan’ı namazı geciktirdiği için uyarmıştı.
Sahabenin büyüğü idi Hazret-i Abdullah bin Abbas (radıyallahu anh) Basra valisi iken, Hazreti Eyyûb (radıyallahu anh) onu ziyarete gittiğinde, hürmetle “Senin, Peygamber’e (sallallahu aleyhi ve sellem) hizmet ettiğin gibi ben de sana hizmet etmek istiyorum.” deyip konağını ona bırakmıştı.
Müjdelenen askerlerdendi Kıbrıs’ın fethinde ve ilk İstanbul muhasarasında bulundu. “Ümmetimden ilk deniz seferine çıkan askerler ve Kayser’in memleketine giden askerler mağfiret olmuştur.” hadis-i şerifinde müjdelenen her iki sınıf içinde de bulunmaktadır.
Hadis’teki müjdelenen zât oldu Sahabe-i kiram tarafından gerçekleştirilen 2. İstanbul muhasarasında şehid düşerek “Kostantiniyye surlarının yanında bir salih kimse defnolunalacak.” hadisinin müjdesine kavuştu.
Kabrini Akşemseddin keşfetti Kabri, İstanbul’un muhasara edildiği günlerde Akşemseddin tarafından keşfedildiği için, “Kostantıniyye elbette fetholunacaktır. O komutan ne mutlu komutandır. O asker ne mutlu askerdir.” hadisinde bahsedilen ve askerleri şevke getiren en mühim manevi dinamiklerden biri oldu.
Eyüp Sultan Camii Eyüp - İstanbul
Eyüp Sultan Türbesi, İstanbul’un manevi merkezi
Eyüp Sultan Türbesi ve civarı, asırlar boyunca İstanbul’da mânâ ikliminin en yoğun yaşandığı bir mekan haline geldi. İnsanlar doğumdan evliliğe, sün- netten hac için yola çıkmaya her vesi- lede, kandilden cumaya her özel günde Alemdar-ı Rasûlullah’ı ziyarete koştular. Fahr-i Cihan’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’deki kapı komşusuna kabir komşusu olabilmek için Karyağdı tepesinden Edirnekapı’ya kadar mezar şehir oluştu. Hazreti Halid (radıyallahu anh)’in ziyaretçileri 1400 küsur sene sonra hâlâ eksik değil. Gecenin bir vakti sıcak yataklarını terk edenler otomobillere, otobüslere doluşup Eyüp Sultan Camii’ne sabah namazına gidiyor. Sabahın alacakaranlığında türbe önünde yapılan hatim duasında binlerce ağızdan amin sadâları göğe yükseliyor.