Sanırım 1990'dı. Cengiz, tek odalı bir evde kirada, Osman'la ben de, parasız yatılıda okuyan imam hatip öğrencileriydik. Malum sebeplerden dolayı alıp da yeme ihtimalimiz olmayan tatlıyı, Cengiz'in evinde kendimiz yapmıştık. Pide tatlısı. Fırsat buldukça yapıp iftarda afiyetle yiyorduk. Hayatımda yediğim ve her Ramazan kesin hatırladığım en güzel tatlıydı pide tatlısı. Cuma Çiydem, Bursa
Abone yerine iftar
Türkiye'ye ve Ankara'ya geleli 3 ay oluyordu. Daha önce Keçiören'e geldiğimde oranın insanlarını çok sevmiştim. Bir gün çok sevdiğim ve abonesi olduğum Sızıntı'nın tanıtımını yapmak için Keçiören'e gittim. Gayem, dergiye abone bulmaktı. Sanıyordum ki o ilçede bu dergiyi tanıyan yok! İkindi namazını bir camide kıldım. Namazdan sonra herkese dergiyi gösterip reklâm yapıyordum. Ama insanlar dergiden çok benim yüzüme bakıyordu. Onlar için ben bir Japon'dum! Sonra cami imamı Halit Bey, beni kendi evine çaya davet etti. Ben de "Ben çay içemem." dedim. "Niye?" diye şaşırdı hoca. "Oruçluyum." dedim. (O gün perşembeydi.) Halit Hoca, "O zaman iftarı bizde açacaksın!" dedi. Kabul ettim. Eşi Hacer Hanım çok güzel yemekler yaptı. Şimdi 3 yıl geçti. Halit hocamla hâlâ görüşüyoruz. O gün abone bulamadım, fakat çok güzel ve mübarek bir Türk ailesiyle tanışıp yeni "akrabalarımı" buldum. Arman Ussupov, Kazakistan
'Sofra Deviren Timi'
Yıl 1999, Tataristan'dayız. Arkadaşlarla beraber kalıyoruz. 6 kişiden oluşan 2 ayrı grup oluşturduk. Bizim gruba kendi aramızda "yıkıcı" (sofra deviren) adını takmıştık. Gece saat 02.30'larda kalkıp sahur davetlerine icabet ederdik! Dışarısı eksi 15-20 derece, dışarı çıkmak ölüm gibiydi. Ha o saatlerde dışarıda birilerini gördünüz mü ya sarhoştur ya da bizim gibi "sahurcu"dur. Gittiğimiz evdeki yengemiz bizim namımızdan habersiz çok kişi için sahur hazırlamış, biz 5 kişiyiz. Yenge 'niye az geldik' diye söylendi. Fazladan yemek hazırlamış. Ama biz "yıkıcı" ekip olarak mutfakta ne var ne yok silip süpürdük! Yengenin ağzı açık kaldı. Allah onlardan razı olsun. Evet, şimdi istesek de o günleri tekrar yaşamak imkânsız. Ve ben sadece 'hey gidi günler hey', demekle yetiniyorum. Mehmet Öztürk