Hac' aşksız gidilen ve öylesine eli boş dönülen bir yer değildir
A. KADİR SÜPHANDAĞI Hac hiç şüphesiz bir davet. Ve bu davet herkese nasip olmuyor. Oradan izin çıkacak, vize verilecek “Gel seni bekliyoruz” denilecek ki gitmek nasip olsun. Din oraya gideceklerde belli şartlar belirlemiştir ki bu şartlar kendilerine “gel” denilenler için geçerli değildir. Öyle olsaydı bütün zenginler giderdi ama bakıyorsunuz öyle olmuyor. Bir bakıyorsunuz ki yüreğine aşk konulan, oradan davet alan dostlara bir bir kapılar ardına kadar açılıyor. Yani nasip işi bir bakıma. Biz de ya nasip diyerek Allah dostlarının bazı hac hatıralarını sizlerle paylaşmak istedik. (*)
EFENDİMİZ’İN BEYTULLAH’I GÖRÜNCE YAPTIĞI DUA
Binlerce ashabıyla günlerdir hac yolculuğu yapan Allah Resulu sabah saatlerinde gusül abdesti aldı. Ardından devesi Kusva’ya binerek mübarek şehir Mekke’ye girdi. Kabe’nin Beni Şeybe kapısına kadar ilerledi. Beytullah’ı görünce mübarek ellerini kaldırarak şöyle dua etti:
“Ey Allah’ım! Bu Beyti’nin şerefini, yüceliğini, heybetini artır. Ona, hac ve umre ile tazimde bulunanların da şereflerini, heybetlerini, saygınlıklarını ve iyiliklerini artır.” İşte Sultanlar Sultanı olan Efendimiz (sas)’in yaptığı bu dua sebebiyle bütün müminlerin yüreğine düşen aşk, onları o mübarek beldelere götürdükten sonra onların yeni bir rütbe, yeni bir aşk, yeni bir şeref, yeni bir heybetle aramıza dönmelerine sebep oluyor.
KABE GÖNLÜN SIKINTISINI GİDERİYOR
Gönlüne darlık sirayet eden adamın biri bu derdine çare bulmak için Ebu Yakup İshak’a giderek, “Gönlümde bir kasvet, katılık vardı. Bir zata danıştım, oruç tutmamı söyledi. Bunu yaptım ama geçmedi. Bir başkasına sordum, sefere çıkmamı önerdi ama bu durumum seferde de yok olmadı.” dedi. Ebu Yakub, “Senin takip etmen gereken yol şudur: İnsanlar uyudukları zaman Kabe’ye var, yalvar, yakar ve Hakk’a şöyle münacaatta bulun: İlahi! İşimde hayrete düştüm, elimden tut!..” Adam bu şekilde yapınca katılığı yok oldu.
HAC YAPAN İDARECİLERE ÖĞÜT
Harun Reşid tavaf ederken Abdullah Amri adında bir Allah dostu onu gördü ve ‘Harun, Harun’ diyerek ismiyle onu çağırdı. Dönüp bakan Harun Reşid onu görünce çok sevindi, ne zamandı tavsiyelerini almamıştı. Hemen yanına gelip:
Efendim buyurun, dedi.
Abdullah: “Bu mevsim acaba hacca kaç kişi geldi dersin?” diye sordu.
Sayısını Allah bilir, dedi.
Abdullah: “Oğlum, sakın unutma, burada haccedenler, dünyada sadece kendi yapıp ettiklerinden sorumludur. Oysa sen, onların tümü için Rabb’ine hesap vereceksin. O gün gelip çatınca ne yapacaksın?” Harun Reşid gözyaşlarını tutamadı. Kabe’ye dönüp secdeye kapanarak Allah’tan af ve mağfiret diledi.
Hacda yapılacak tek şey: “Harem’den eve, evden Harem’e ibadet için gidip gelmek”
Musa Topbaş Efendi’ye sordular: Efendim Sami Efendi ile beraber yaptığınızı haclarınızdan neler hatırlıyorsunuz?
Şöyle cevap verdi:
Muhterem üstadımızın her şeyi ölçülüydü. Bütün gayreti ibadete devamdı. Beş vakit Harem’e devam ederlerdi. Lüzumsuz yere sağa sola gitmezdi. Ekseriyetle rehberler hacıları alıyorlar, bu buranın evi, şu mahalle şöyle diye gezdiriyorlar. Hiç Beytullah’ta ya da Ravzay-ı Mutahhara’da ibadet etmenin yerini tutar mı o? Halbuki üstadımız bize nefes aldırmazdı. Harem’den eve, evden Harem’e. İbrahim (a.s) menkıbelerini Hac’da çok okurlardı. Döneceği sıralar çarşıya çıkması da yarım saat sürmezdi. Tesbih, kına v.s. Yarım saatte alacağı vereceği her şey biterdi.
CÜNEYD-İ BAĞDADİ ŞÖYLE ANLATIR:
Soğuk bir günde kuşlara yem veren bir ateşperestin yanından geçiyordum. Ona dedim ki: İman olmayınca bu yaptığının faydasını göremezsin. Allah bu yaptığın iyiliği, ancak iman ile kabul eder.
- Belki kabul etmez amma, bu yaptığımı görmez, bilmez mi?
- Elbette görür ve bilir
- Öyleyse bu da bana yeter. Aradan yıllar geçti. Bir hac mevsimi, tavaf sırasında bir zatın:
“Ey bu kainatın sahibi! Ey bu Beyt’in Rabbi! Her şeyi gören, işiten bilen sensin, diye gözlerinden yaşlar dökerek, Beytullah’ı aşk ve vecd içinde tavaf ettiğini gördüm. Yüzünde iman nuru parlıyordu. Dikkat edince, bu nur yüzlü zatın, birkaç sene önce karlı bir günde kuşlara yem veren ateşperest olduğunu hatırladım. Tavaftan sonra, kendisine yetiştim ve usulca koluna girdim.
Bana: İşte Allah gördü ve bildi, dedi. Bir anda aşkla çırpınmaya başladı. Hayretle yüzüme bakarak: “Allahu ahad, Resulun Ahmed” sayhasıyla ruhunu teslim etti.
O anda hatiften bir ses şöyle diyordu: “Ey Cüneyd! Sen Beyt’imi arzu ettin, Beyt’imi buldun. O, Beni arzu etti, Beni buldu.”
(*) Hatıralar hazırlanırken Sufi Kitap yayınları arasında çıkan evliyaullahtan hac hatıraları isimli çalışmadan istifade edilmiştir.