Oruç: İmsak vaktinden itibaren, güneş batıncaya kadar Allah rızası için yemekten, içmekten ve cinsî temastan uzak durmaktır.
Oruç tutmak farz bir ibadettir. Ramazan ayında oruç tutmak, Hicretten bir buçuk sene sonra farz kılınmıştır. Namaz gibi oruç da sadece Müslümanlara değil, Hz. Âdem’den Peygamberimize gelinceye kadar, bütün peygamberlerin ümmetlerine farz kılınmıştır. Kur’ân’da şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler! Oruç, sizden evvelki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Tâ ki günahtan sakınıp takvaya eresiniz.” (Bakara Suresi, 183.)
Orucun birçok maddî ve manevî hikmetleri vardır. Bir hareketin ibadet olabilmesi için hiçbir fayda beklenilmeden sırf Allah rızası gözetilerek ve emredildiği için yapılması gerekir. Herhangi bir menfaat için yapılan hareket ibadet sayılmaz. Bununla beraber Cenab-ı Hakkın yapılmasını emrettiği şeylerde de insanların menfaatine olan birçok hikmetler, faydalar vardır. Bunlar da insanı teşvike ve gayrete getirir.
Oruç şükrü hatırlatıp gafleti kaldırır Cenab-ı Hak, yeryüzünü nimet sofrası şeklinde yaratmış, çeşit çeşit nimetlerini kullarına ikram etmiştir. İnsan bu nimetlere her an şükretmesi gerekirken, çoğu zaman gaflet eder. Bu gafletin sebebi, nimetlerle iç içe olması, nimetleri beğenmemeyi ve bıkkınlığı beraberinde getiriyor. İşte oruç insanın alışkanlık sebebiyle kıymetini anlayamadığı ve gaflet ettiği nimetlerin kıymetini anlatır. Aç kalan ve izin olmadığını düşünerek bir lokma ekmeğe elini uzatmayan, bir meyve yiyemeyen, bir yudum su içemeyen insan, o zaman bu nimetlerin kıymetini anlar. Böylece Ramazan ayı boyunca, nimetlere olan alışkanlıktan kaynaklı kıymet bilmeme hali kalkar.
Soru: Kimler oruç tutmayabilir veya başka günlerde tutmak için erteleyebilir? Oruç ibadetinde de dinimizin getirdiği bazı kolaylıklar vardır. Bakara Suresinin 183. ayetinde orucun farz kılındığını bildiren Rabbimiz, bir sonraki ayetinde de oruca dayanamayacak olanlara ruhsat vererek şöyle buyuruyor:
“Oruç günleri sayılıdır. Sizden biri hasta yahut yolcu olursa, tutamadığı günler kadar başka günlerde oruç tutar. Düşkünlüğünden yahut iyileşme ümidi olmayan bir hastalıktan dolayı oruca dayanamayanlar için ise, bir fakiri doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim kendiliğinden bir iyilik yapar da fazlasını verirse onun için daha hayırlıdır. Eğer bilseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.” Bu ruhsatın hikmeti de bir sonraki ayette “Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez” cümlesiyle ifade edilir.
Ramazan ayında oruç tutmamayı mubah kılan özürleri şöyle sıralayabiliriz:
Yolculuk: Ramazan ayında en az 90, Şafilere göre 114 kilometrelik bir yere giden kimse, oruca niyet etmeyebilir. Oruçlu iken mesela öğle vaktinde yolculuğa çıkan kimse oruca devam etmelidir. Yolculuğa çıkan birine oruç tutmaması için izin verilmiş olmakla beraber, oruç tutarsa daha iyi olur. “Oruç tutmanız, bilirseniz sizin için daha hayırlıdır.” ayetiyle bu ifade edilir.
Hastalık: Hasta olan biri hayatının tehlikeye düşmesinden, hastalığının artmasından veya uzamasından endişe ederse, oruç tutmayabilir. Tutmuş ise bozabilir. İyileştikten sonra yediği oruçları kaza eder. Bu hastalık halinin belirlenmesini kişi kendi tecrübesiyle samimi olarak bilebileceği gibi ihtisas sahibi Müslüman bir doktorun tavsiyesiyle de öğrenebilir. Günümüzde güvenilir doktorların açıklamalarına göre, oruç tutmamaya ruhsat teşkil eden hastalıklardan bazıları şunlardır: Ağır kalp hastalığı, verem ve ciğer iltihabı hastalıkları, ülser, had safhada damar sertliği, şiddetli böbrek iltihabı, şeker hastalığı, hayız ve nifas hali, hamilelik ve emzikli olmak, şiddetli açlık veya susuzluk, ihtiyarlık…
Zayıflamış, gücünü kaybetmiş çok yaşlı kimseler de oruç tutmayabilir. Bunlar oruç için fidye verirler. Şayet fidye verebilecek kadar maddi imkânları yoksa sadece dua ve istiğfarda bulunurlar. Kendisinin iyileşemeyeceğini zanneden yaşlı biri, fidye verdikten sonra iyileşse verdiği fidyenin hükmü kalmaz. Tutamadığı oruçları kaza etmesi gerekir.