Ramazan-ı Şerif’te mü’minler, derecatına göre ayrı ayrı nurlara, feyizlere, mânevî sürurlara mazhar oluyorlar. Kalp ve ruh, akıl, sır gibi letâifin o mübarek ayda oruç vasıtasiyle çok terakkiyat ve tefeyyüzleri vardır. Midenin ağlamasına rağmen onlar masumâne gülüyorlar.” (Mektûbat)
Ramazan’da oruç tutarız. Avam, orucu midesine tutturur. Derece yükseldikçe, midesine oruç tutturanlar, gözlerine, sözlerine, kulaklarına da oruç tuttururlar.
Hatta hayallerine, düşüncelerine...
Ramazan’da unutmayalım ki, “oruçluyuz”. Sinirlenirsek ağzımızı kapatalım. Susalım. İçimizden kendimize, “ben oruçluyum, ben oruçluyum” diyelim. İslâmiyet’te önemli olan, organlarımızı İslâmiyet’e uydurmaktır.
İçkili lokantaların kapısı gibi; sigaraya, kötü alışkanlıklara açık olan kapılarımızı kapayalım.
Ramazan’da bambaşka bir insan olalım. Ramazan’da yeniden dirilelim. Yepyeni bir hayat, yepyeni bir anlayış, yepyeni bir insan olalım. “Ölmeden evvel ölünüz” buyuruluyor. Haramlarda ölüp, helallerde dirilelim. İnsanın mânevî organları da vardır. Akıl, kalp, ruh gibi... Aklımızla İslâm’ı anlamaya çalışıp, kalbimizle İslâm’ı sevip, ruhumuza İslâm’ı yerleştirelim. Bir başka deyişle, maddî organlarımızın yanında, mânevî organlarımızı da İslâm’a uyduralım. Bunun mükâfatını Allah, bu dünyada da verir. Duygular inkişâf eder...
“İşte Ramazan-ı Şerif, adeta bir ahiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir pazardır. Ve uhrevî hasılat için gâyet münbit bir zemindir.” (Mektûbat)
Her işadamı piyasayı yoklar. Ne alıp, ne satayım? Nerede, nasıl satayım da daha çok para kazanayım?” diye dolaşıp gezer. Ramazan ayı sevabın bol olduğu bir aydır. Her Müslüman, çantasını bavulunu Ramazan’da sevapla doldurur. Ahirete giderken, bavul bavul sevap götürür.
“Ve neşv ü nema-i a’mâl için, bahardaki mâh-ı nisandır.” (Mektûbat)
Bitkilerin yeşermesi için baharda yağan yağmur ne kadar rahmet doluysa, Ramazan da Müslüman’ın bahar yağmurudur. Müslüman’ın bereketidir.
“Saltanat-ı Rububiyet-i İlâhiye’ye karşı ubudiyet-i beşeriyenin resm-i geçit yapmasına en parlak, kutsî bir bayram hükmündedir.” (Mektûbat)
Millî bayramlarda okullar ve ordu yani askerler, cumhurbaşkanının önünden geçer, onu selamlarlar. Ramazan’da mü’minler adeta Allah’ın askeridir. Hem de öyle bir askerler ki... Her türlü nimet önlerinde Kumandan-ı Azam’dan “Ye!” emri gelmediği için tek lokma yemiyorlar. Ezanla beraber “Ye!” emri geliyor, bütün mü’minler hep beraber yiyorlar, içiyorlar.
Yeryüzü bir kışla...
Müthiş bir intizam...
“Ve öyle olduğundan yemek, içmek gibi nefsin gafletle hayvanî hâcâtına ve mâlâyani ve hevâperestane müştehiyata girmemek için oruçla mükellef olmuş. Güya muvakkaten hayvaniyetten çıkıp melekiyet vaziyetine veyahut ahiret ticaretine girdiği için dünyevî hâcâtını muvakkaten bırakmakla uhrevî bir adam ve tecessüden tezâhür etmiş bir ruh vaziyetine girerek, savmı ile Samediyet’e bir nevi âyinedarlık etmektir.” (Mektûbat)
Ramazan’da şadırvana yaklaştım. Abdest alıyordum. Bir kedi de doya doya su içiyor orada... “Elhamdülillah Müslüman’ım. İnsan olduğum için oruç tutuyorum ve Müslümanlar içinde yerimi aldım.” dedim.
Mademki, orucu emreden Allah’tır ve Allah bâkidir, Bâki’nin emrine uyan da bir nevî bekâ kazanır.