Rasulullah (s.a.v.) Mekke'yi fethedince, Ka'be'yi tavaf etti. îçinde iki rekat namaz kıldı. Daha sonra Ka'be'ye geldi ve kapının iki yanından tutup:
- "Ne dersiniz? Şimdi hakkınızda ne yapacağımı sanırsınız?" dedi. Kureyşliler üç defa:
-Sen bir kardeşsin, bir amca oğlusun. Sen halimsin (yumuşaksın) ve merhametlisin, dediler.
Rasulullah da (s.a.v.) şöyle dedi:
- "Ben de Yusufun (a.s.) dediği gibi diyeceğim: Size bugün, hiçbir başa kakma ve ayıplama yok! Allah, sizi bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir." [24]
Bunun üzerine onlar, sanki kabirlerden çıkarümışcasına gelip islam'a girdiler. [25]
702) Ömer Îbnu'l-Hattab şöyle anlattı:
Mekke'nin fethinde, Rasulullah'ın (s.a.v.) Savfan Ibn Ebi Umeyye, Ebu Sufyan Ibn Harb ve el-Haris tbn Hişam'a eman verdiğine dair haber gönderdi. Ben de:
-Allah Teâlâ bana onlara hakim olma firsatı verdi, dedim. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
- "Benim halimle, sizin haliniz, Yusufun kardeşlerine dediği gibi olacaktır: Sizlere bugün, hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur! Allah, sizi bağışlasın" dedi. [26]
Rasulullah'tan (s.a.v.) utandığım için ağladım. .
703) Cabir tbn Abdillah şunu anlattı:
"Rasulullah (s.a.v.) Huneyn günü insanlara Bilal'ın elbisesi içindeki gümüşten vermeğe başladı. Bir adam O'na:
-Ey Allah'ın peygamberi! Adil ol, dedi. Peygamber (s.a.v.):
-Yazıklar olsun sana! Ben adil olmazsam kim adil olur. Ben adil olmasaydım, umduğuma eremez, kaybederdim, dedi. Ömer:
-Onun boynunu vursam, çünkü o münafıktır, dedi. Rasulullah:
"Rasulullah'a (s.a.v.) biraz altın ve gümüş getirildi. Onu ashabı a-rasmda bölüştürmeğe başladı. Bedevilerden birisi kalkıp:
-Muhammed! Vallahi Allah sana adaletli olmanı emretti. Ama ben senin adil davrandığını görmüyorum, dedi. Rasulullah ( s.a.v.):
' - 'Yazıklar olsun sana! Benden sonra, sana kim adaletli davranır" dedi. [28]
O geri dönünce: "Yavaşça onu bana gönderin," dedi.
705) Behz Ibn Hakim dedesinden şunu anlattı: "Behz'in dedesinin kardeşi Peygamber'e ( s.a.v.) gelip: -Benim ortaklarım niçin yakalandılar? dedi. Peygamber (s.a.v.) ondan yüzünü çevirince:
-insanlar senin zulüm yapmaktan men edildiğini iddia ediyorlar ama sen onu bırakmıyorsun, dedi.
Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):
-Eğer bunu yapsaydım sizin aleyhinize değil, benim aleyhime o-lurdu. Ortaklarım buna geri verin" dedi.
706) Hz. Aişe şöyle anlattı:
"Rasulullah (s.a.v.) bir bedeviden ambarda saklanan bir vesak hurma karşılığında bir deve satın aldı. Onu, evine getirdi. Depodaki hurmaya baktı ama bulamadı. Bedevinin yanma gidip:
-Ky Allah'ın kulu! Senden şu deveni ambarda var zannederek bir vesak hurma karşılığında satın aldık, dedi. Bedevi:
Bir bedevi, kendisine yardım etmesini istemek üzere Peygamber'e (s.a.v.) geldi. Peygamber ( s.a.v.) ona birşey verdikten sonra:
-Sana iyilik ettim mi? dedi. Bedevi:
-Hayır iyilik etmedin, dedi.
Müslümanlar kızıp onun yanına gittiler. Peygamber (s.a.v.) onlara, birşey yapmamaları için işaret etti. Sonra kalkıp evine gitti. Bedeviye haber gönderip evine getirtti. (Biraz daha verdi). Bedevi memnun oldu. Bunun üzerine Rasulullah ( s.a.v.):
-Sen bize geldin. Bizden istedin. Biz de sana verdik. Söylediklerini söyledin. Müslümanların zihinlerinde şimdi bu söylediklerinin tesiri var. istersen, benim karşımda söylediklerini, onların karşısında da söyle. Böylece, senin aleyhindeki düşünceleri zihinlerinden gider, dedi. Bedevi:
-Tamam, dedi.
Ertesi gün sabah (veya akşam) olunca bedevi geldi. Rasulullah:
-Bu arkadaşınızın karnı açtı. Bizden istedi. Biz de ona verdik. Söylediklerim söyledi. Biz onu eve davet ettik, biraz daha verdik. O da memnun kaldığını söyledi. Öyle mi? dedi. Bedevi:
-Evet! Allah aile ve akrabalarından dolayı sana hayırla mukabele etsin, dedi. Peygamber (s.a.v .):
- "Dikkat edin! Benimle bu bedevinin misali, sahip olduğu devesi ürküp kaçan adam gibidir, insanlar o devenin peşine düşerler ama daha fazla ürkütmekten başka bir şey yapmazlar. Bunun üzerine deve sahibi onlara: Benimle devemin arasından çekilin! Ben ona, daha yumuşak davranırım, der. Deve sahibi ona yönelir. Ona vermek için yerdeki süp-rüntüden alır. Deve gelir çöker. Onu yolculuğa hazırlar. Üzerine yerleşir. işte ben de o bedevi söylediklerini söylediğinde sizi kendi halinize bırak-saydım ve siz de onu öldürseydiniz Cehennem'e girerdi" buyurdu. [30]
708) Zeyd Ibn Erkam anlattı:
"Yahudiler1 den biri, Rasulullah'a (s.a.v.) büyü yaptı. Bir kaç gün bundan rahatsız oldu. Cebrail O'na gelip: Yahudiler'den birisi sana büyü yaptı. Bunun için bazı düğümler bağladı, dedi.
Rasulullah (s.a.v.), Ali'yi gönderdi. Ali düğümleri çıkarıp getirdi. Her düğümü çözdükçe bir hafiflik hissetmeye başladı. Rasulullah ( s.a.v.) sanki zincirlerden kurtulmuş gibi ayağa kalktı.
Peygaber (s.a.v.) bunu Yahudi'ye söylemedi ve hiç bir zaman yüzüne vurmadı."
709) Enes şöyle anlattı:
"Rasulullah'a (s.a.v.) on yıl hizmet ettim. Bana ne hakaret etti ne vurdu ne de beni azarladı. Bana suratını da asmadı. Bana, ihmal ettiğim için beni azarladığı bir şeyi de emretmedi. Ailesinden birisi beni azarladığında:
-Bırakın onu, eğer bir şey takdir edilseydi olurdu, derdi." [31]
710) Abdullah İbn Selam şunu anlattı:
Aziz ve Celil olan Allah Zeyd İbn Sa'ye'nin hidayetini dilediğinde, Zeyd şöyle dedi:
"Muhammed'in yüzüne bakınca, kendisinde peygamberlik alâmetlerinden iki şeyden başka zuhur etmedik bir şey kalmadığını anladım. Kendisindeki hilm sıfatı, karşılaştığı cahillik ve kabalığı geçiyor mu, geçmiyor mu? Kendisine karşı en ağır cahilce ve kabaca davranışlar, hilmini artırıyor mu, artırmıyor mu?
Onunla birarada bulunmak ve hilmini tanımak için yanma giderdim. Bir gün O, Ali îbn Ebi Talib'le birlikte dışarı çıktı. O'na bedevi gibi bir adam gelip:
-Ya Rasulellah! Falan kabilenin köyü müslüman oldu. Ben de onlara eğer müslüman olurlarsa, rızıklarmın onlara bol bol geleceğini söyledim. Aksine onlar kıtlığa uğradılar. Ben onların İslam'dan çıkmalarından korkuyordum. Eğer yardım olarak onlara birşey göndermeyi düşünürsen götürürüm, dedi. Ben de:
-Ben sizden şu kadar vesak şunu satın alıyorum, dedim ve ona seksen dinar verdim Onları adama verdi ve:
-Çabuk onlara bunu götür ve ihtiyaçlarını gider, dedi.
Kurbandan bir, iki veya üçgün önce Rasulullah (s.a.v.) ashabından bazılarıyla birlikte bir cenazeye çıktı. Cübbesini öyle bir çektim ki omzundan düşürdüm. Daha sonra asık bir suratla geldim ve:
-Muhammedi Bana halâ ödemeyecek misin? Vallahi ben, siz Ab-dülmuttalipoğullarmı böyle bilmiyordum.
Ömer Îbnu'l-Hattab kızgın bir şekilde bana baktı ve:
-Ey Allah'ın düşmanı! Sen Rasulullah'a (s.a.v.) böyle mi söylüyorsun? O'na bu gördüğümü mü yapıyorsun? Bu duyduğum şeyi mi söylüyorsun? O'nu hak dinle gönderen Allah'a yemin olsun, kendisinden çekinmeseydim başını çoktan koparırdım, dedi.
Rasulullah sükûnetle Ömer'e bakıyordu. Sonra gülümsedi ve:
-Ben (ve o) senden, bu türlü davranıştan başkasını görmek ihtiya-cmdaydık. Seni borcumu güzellikle ödemeyi bana tavsiye, alacağım güzellikle istemesini de ona tavsiye edecektin. Ömer! Git! Hakkını ver. Ona, fazladan da yirmi sa1 hurma ver! dedi. Ben:
-Bu nedir? dedim. Ömer:
-Rasulullah (s.a.v.) bana, sana hiddet ve şiddet göstermiş olmamın yerine bu fazlayı vermemi emretti, dedi. Ben:
-Ömer! Beni tanımıyor musun? dedim.
-Hayır! Sen kimsin?
-Ben Zeyd Ibn Sa'ye'yim, dedim.
-Alim olan mı? dedi.
-Evet, alim olan, dedim. Ömer:
-Seni, yaptığını Rasulullah'a (s.a.v.) yapmağa, söylediğini de ona söylemeğe ne şevketti? dedi. Ben de:
-Ömer! Muhammed'in yüzüne bakınca, kendisinde peygamberlik alâmetlerinden iki şeyden başka bir şey kalmadığını anladım, Hilm sıfatı, karşılaşacağı cahillik ve kabalığı geçiyor mu, geçmiyor mu? Kendisine karşı en ağır cahilce ve kabaca davranışlar, Mimini artırıyor mu, artırmıyor mu? Bu hususta henüz bir denemede bulunmamıştım. Bunu kendisinden deneyerek öğrendim. Ömer! Seni şahit tutuyorum. Ben Rab olarak Allah'a, din olarak İslam'a ve peygamber olarak Muhammed'e ( s.a.v.) razı oldum. Yine, seni şahit tutuyorum. Malımın yarısı, Allah'a aittir. Çünkü benim malım pek çoktur. O mallarım, Muhammed (s.a,v.) ümmetine sadakadır, dedim. Ömer:
-Yahut onların bir kısmına. Çünkü onların hepsine gücün yetmez, dedi. Ben de:
-Yahut onların bir kısmına, dedim.
Ömer'le Zeyd Ibn Sa'ye Rasulullah'a (s.a.v.) döndüler. Zeyd Keli-me-i Şehadeti getirdi. Ona iman etti, onu tasdik etti. Ona beyat etti ve birçok savaşta Rasulullah'ın ( s.a.v.) yanında yer aldı. [32]
711) ez-Zuhrî şunu anlattı: Bir Yahudi şöyle dedi:
"Rasulullah'ın (s.a.v.), Tevrat'ta görmediğim bir özelliği kaldı. O da hilmdir.
Belirli bir süreye kadar O'na, otuz dinar borç para verdim. Sürenin dolmasına bir gün kalıncaya kadar bekledim ve ona geldim:
-Muhammed! Bana hakkımı öde. Çünkü siz Abdulmuttalipoğulları borcun vadesini geciktiren kimselersiniz, dedim. Ömer:
-Yahudi! Sen delirdin mi? Vallahi onun yeri olmasaydı, senin kafanı vururdum, dedi. Rasulullah ( s.a.v.):
-Allah sana mağfiret etsin Ebu Hafs! Biz senden bundan daha çok borcum olanı ödemeyi emretmeni isterdik. O da alacağım ödemede ona yardım etmiş olmanı daha çok isterdi, dedi.
Benim onu bilmemezlikten gelmem, O'nun sadece hilmini artırmıştı. O:
-Yahudi! Yarın senin alacağın ödenecek, dedi. Ömer'e de:
-Ebu Hafs! İlk gün istemiş olduğu bahçeye git. Eğer ona razı olursa şu kadar şu kadar sa' ver. Onun söylediğine şu kadar şu kadar ilave et. Eğer ona razı olmazsa, şu şu bahçeden ona şunu ver, dedi.
Ömer onu bahçeye götürdü. Yahudi razı oldu. Rasulullah'ın (s.a.v.) söylediğim ve emrettiği ilaveyi ona verdi.
Yahudi, hurmasını alınca:
-Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Rasulü olduğuna şehadet ederim Vallahi Ömer! Bu gördüklerini yapmağa sev-keden şey şudur: Ben Tevrat'ta Rasulullah'ın ( s.a.v.) hilm dışında bütün sıfatlarını görmüştüm. Bugün, O'nun hilmini de denedim ve O'nu Tevrat'ta tarif edildiği şekilde buldum. Şahit ol! Bu hurma ve malımın yarısı, fakir müslümanlar içindir, dedi. Ömer:
-Yahut bazıları içindir, dedi. Yahudi de: -Yahut bazıları içindir, dedi.
Yüz yaşındaki bir ihtiyar müstesna, Yahudi'nin bütün akrabaları müslüman oldu. O ihtiyar kafir olarak kaldı. [33]