Rasulullah'ın Hilmi (Yumuşaklığı) Ve Müsamahakârlığı
691) îbn Abbas şunu anlattı:
Mekke halkı, Rasulullah'tan (s.a.v.), Safa tepesini onlar için altına çevirmesini ve ekin ekebilmeleri için dağları etraflarından uzaklaştırmasını istediler.
Ona şöyle denildi: Onlara acımak ve yumuşak davranmak isteyebilirsin. Eğer istediklerini onlara vermeyi dilersen ve onlar da inkar e-derlerse kendilerinden öncekilerin helak edildiği gibi onları da helak ederim.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.):
- "Hayır! Ben onlara acıyor ve yumuşak davranmak istiyorum" dedi. [13]
692) Ebu Hureyre şöyle anlattı:
et-Tufeyl Ibn Amr ed-Devsî Rasulullah'a (s.a.v.) gelip:
-Devs kabilesi isyankâr davranarak iman etmekten çekinmiştir. Sen de onlara beddua et, dedi.
Rasulullah (s.a.v.) kıbleye dönüp ellerim kaldırdı. Bu arada oradakiler:
- "Allah'ım! Devs'e hidayet ver! Onları getir" diye dua etti. [14]
693) Urve'nin haber verdiğine göre Usame ona şunu anlatmıştır:
Peygamber (s.a.v.) üzerinde semer bulunan bir eşeğe bindi. Altında da bir Fedek kadifesi vardı. Arkasına Usame'yi bindirmişti. Rasulullah ( s.a.v.) kendisi de Sa'd îbn Ubade'yi ziyarete gidiyordu. Bu olay Bedir savaşından önce olmuştu.
Rasulullah (s.a.v.) sonunda, Müslümanlardan, puta tapan müşriklerden ve Yahudiler'den müteşekkil karma bir toplantıya rastlamıştı. Yahudiler arasında Abdullah Ibn Ubeyy de vardı. Toplantıya Abdullah îbn Revaha da katılmıştı. Hayvanın kaldırdığı toz toplantı yerini kaplayınca, Abdullah îbn Ubeyy, elbisesiyle burnunu kapattı ve sonra: Ü-zerimize toz kaldırmayın! dedi.
Peygamber (s.a.v.) onlara selâm verip durdu ve hayvanından indi. Onları, Allah'a imana davet etti ve onlara Kur'an okudu. Bunun üzerine Abdullah İbn Ubeyy:
-Bundan daha güzel bir şey yok. Eğer söylediklerin hak ise, bizi toplantılarımızda rahatsız etme (ve evine dön. Bizden sana kim gelirse ona anlat.
Abdullah Ibn Revaha da:
-Toplantılarımızda bize gel.) Çünkü biz bunu arzu ediyoruz, dedi.
Müslümanlar, müşrikler ve Yahudiler birbirlerine sövüp hakarette bulundular. Hatta nerdeyse birbirlerinin üzerine atılacaklardı. Peygamber ( s.a.v.) devamlı onları yatıştırmağa çalıştı ve sonunda sakinleş-tiler.
Rasulullah (s.a.v.) daha sonra hayvanına binip Sa'd Ibn Ubade'nin yanına gitti ve şunu söyledi:
- "Sa'd! Ebu Hubab'ın (Abdullah tbn Ubeyy'in) söylediklerini duymadın mı? O, şöyle şöyle dedi" dedi.
Sa'd da şunları söyledi:
-Ya Rasulellah! Onu affet! Vallahi, Allah sana verdiğini vermiştir. Buranın halkı ona taç giydirmeğe, sarık sarmağa karar vermişlerdi. Allah sana verdiği hak ile bunu reddedince bu onun boğazına durdu.
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) onu affetti." [15]
694) Abdullah îbn Abbas şunu anlattı: Ömer İbnu'l-Hattab'm şöyle dediğini duydum:
Abdullah îbn Ubeyy öldüğünde Rasulullah (s.a.v.) onun cenaze namazına çağırıldı. Peygamber ( s.a.v.) kalkıp ona gitti. Rasulullah (s.a.v.) namaz kılmak maksadıyla cenazeye karşı durduğunda, yerimden kalkarak göğsünün önüne dikildim ve:
-Ya Rasulellah! -Onun günlerini sayarak- şu, şu, şu, şu günlerde şöyle şöyle diyen Allah'ın düşmanı İbn Ubbeyy'e mi cenaze namazı kılacaksın, dedim.
Rasulullah (s.a.v.) ise gülümsüyordu. Nihayet lafı uzatınca:
- "Ömer! Benden uzak dur! Ben iki şey arasında muhayyer kılındım ve bunlardan birini seçtim. Bana: Onlar için ister istiğfar et, ister etme. Onlar için yetmiş defa istiğfar etsen de Allah ( c.c.) onları affetmeyecektir. Bilsem ki, yetmişi aşarsam onları bağışlayacaktır, mutlaka aşardım!" dedi.
Daha sonra Rasulullah (s.a.v.) onun cenaze namazını kıldı. Cenazesiyle birlikte kabrine kadar yürüdü ve defin işini tamamladı.
Allah ve Peygamberi daha iyi biliyor ki kendime ve Rasulullah'a (s.a.v.) karşı cüretime şaştım.
Vallahi onu gömdükten kısa bir süre sonra, şu ayet indi: "Onlardan ölen birisine asla namaz kılma, kabri başında da durma çünkü onlar, Allah ve Ra sulu1 nü inkar ettiler de fasık olarak öldüler." [16]
Rasulullah (s.a.v.) ondan sonra vefat edinceye kadar, hiçbir münafığın namazını kılmadı ve kabri başında durmadı. [17]
695) Enes anlatmıştır:
Mekke'lilerden seksen kişi, Peygamberle ashabını yakalamak için silahlı olarak, Rasulullah'm ( s.a.v.) peşine düştüler. Rasulullah Onları çarpışmaya girmeden yakaladı ve Öldürmedi. Bunun üzerine Allah Taâlâ şu ayeti indirdi: "O, sizi, onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra, Mekke'nin göbeğinde, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir." [18]
696) Hz. Aişe şunu anlattı:
Rasulullah (s.a.v.) erkek ve kadın hiçbir hizmetçisine vurmadı. Allah yolunda cihat etmesi dışında eliyle hiçbir şeye vurmadı. Ona hiçbir şey isabet etmemiştir -ki, sahibinden intikam alsın. Meğer ki, Allah'ın haramlarından birşeyi çiğnemiş olsun. Bu takdirde Aziz ve Celil olan Allah için intikam alırdı, iki şey arasında muhayyer bırakılırsa, günah olmamak şartıyla onların en kolayını seçerdi. Şayet o günahsa, insanların ondan en uzak olanıydı. [19]
697) el-Hasen îbn Ali'nin dayısı Hind şunu anlattı:
"Rasulullah (s.a.v.) dünya ve dünya işleri için Öfkelenmez di. Fakat bir hak çiğnenmek istendiğinde onun öcünü almadıkça, hiçbir şey öfkesinin önüne geçemezdi. Kendi şahsı için asla kızmaz ve intikam almazdı." [20]
698) Hz. Aişe şunu anlattı: Hz. Aişe kendisi Rasulullah'a ( s.a.v.):
-Başına, Uhud gününden daha şiddetli bir gün geldi mi? diye sordu. Rasulullah (s.a.v.):
- "Senin kavminden başıma neler geldi! Onlardan başıma gelenin en şiddetlisi Akabe günü gelmiştir. Kendimi Abdü Kulâl oğullarına ar-zettiğimde, istediğim hususta bana icabet etmediler. Ben de üzgün olarak gözümün gördüğü tarafa yürüdüm. Ancak Karnusseâlib'te kendime gelebildim. Başımı kaldırdım. Bir de ne göreyim! Bir bulut, beni gölgelemiş. Baktım, bulutun içinde Cebrail! Bana şöyle seslendi:
-Allah, kavminin sana söylediklerini ve sana verdikleri red cevabını işitti de onlar hakkında dilediğini kendisine emretmen için sana dağlar meleğini gönderdi.
Dağlar meleği bana seslendi ve selam verdi. Sonra:
-Şüphesiz Allah kavminin sana söylediklerini duydu. Ben dağlar meleğiyim. Rabb'in beni sana dilediğini emretmen için gönderdi, Mu-hammed! Şimdi ne dilersen dile! Eğer üzerlerine iki Ahşeb'i (Ebu Kubeys dağıyla Kuaykıan dağını) kapamamı dilersen kaparım, dedi. Ben:
-Hayır! Allah'ın onların sulplerinden, sadece Allah'a ibadet edecek, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayacak kimseler çıkarmasını dilerim, dedim" dedi. [21]
699) Enes îbn Malik anlattı:
Rasulullah'la (s.a.v.) yürüyordum. Üzerinde Necran kumaşından mamul kalın kenarlı bir cübbe vardı. Ona bir bedevi yetişerek, cübbe-sinden şiddetle çekti. Rasululîah'm ( s.a.v.) omzunun yanına baktım. Bedevinin şiddetle çekmesinden cübbenin kenarı iz bırakmıştı. Sonra bedevi:
-Ey Muhammed! Allah'ın sende bulunan malından birşeyler verilmesini emret, dedi.
Rasulullah (s.a.v.) ona bakıp güldü ve sonra iyilikte bulunulmasını emretti.
el-Buhari şöyle demiştir:
Huneyn savaşından sonra Peygamber (s.a.v.), ganimetleri taksim ederken bazılarına fazla vermişti. el-Akra îbn Habisle Huneyn'e yüzer deve vermişti. Yine o gün Arap eşrafından bazılarına ganimet taksimi esnasında farklı davranmıştı.
Bunun üzerine birisi:
-Vallahi, bu taksimde adil davranılmadı. Allah'ın rızası gözetilmedi, dedi. Ben de:
-Vallahi, tounu mutlaka Rasulullah'a söyleyeceğim, dedim ve gelip Rasulullah'a (s.a.v .) haber verdim. Rasulullah da şöyle buyurdu:
- "Allah ve Rasulu adil olmazsa, kim adil olur? Allah Musa'ya rahmet etsin! Ona bundan daha fazlasıyla eziyet edilmişti ama o sabret-mişti." [22]
700) Ebu Hureyre şunu anlattı:
-Ya Rasulellah! Müşriklere beddua et, denildi.
Rasulullah (s.a.v.) şu cevabı verdi:
- "Ben lanet edici olarak gönderilmedim. Ancak rahmet için gönderildim." [23