Ölüm bize çok yakın, ölüm bize çok uzak. Ölümü öldürmeye, kurabildin mi tuzak? İnsanlık tarihi, başlangıcından itibaren, 2 gruba ayrılmış olarak günümüze kadar geldi: Hakkı temsil edenler, yani inananlar ve batılı temsil edenler, yani inanmayanlar. Bu 2 grup tarih boyunca hep mücadele içinde oldular. Şeytanın yolunu temsil edenler, (İnkar yolunu seçmiş olanlar) iman edenleri hak yoldan döndürmek için her türlü yolu denediler. Onları ölümle tehdit ettiler, yurtlarından sürdüler, mallarını yağmaladılar. Böyle olunca da inananların tüm mallarını ve canlarını ortaya koymalarının zamanı gelmişti. Ve böyle de oldu; Allah yolunda görülmemiş bir ihlâsla mücadele eden müminler bunu büyük bir şeref olarak gördüler ve hiç düşünmeden canlarını ortaya koydular. Bu yolda şehitlik rütbesine ulaşıp ölümsüzlük şerefine nail oldular. Türklerin tarihi incelendiğinde, onların 2500 yıldan beri asker millet oldukları ve bunun yarısında ise hakkı ve hakikati dünyanın her tarafına ulaştırmak için canlarını ve mallarını severek verdikleri görülür. Bunun son örneği ise Dinar'ımızın son 2 şehididir. Burunkaya Köyünden Piyade Uzman Çavuş Selçuk Gürdal ve Göçerli Köyünden Er Yavuz Öztürk, ülkemizi bölmek isteyen şer güçlere karşı canlarını severek vermeleridir. Bu iki şehidimize ve daha binlercesine Allah' tan (cc) rahmet, ailelerine ve milletimize baş sağlığı diliyorum. Ölümsüz ruhların bir başkası, sağlıklı bir neslin yetişmesi hususunda, maddi ve manevi her şeyini fedaya hazır ruhlardır. Onlar, burs vererek, burs bularak neslin yetişmesine yardım ederler ve ölümsüzleşirler. Bu yolda, miktardan çok önemli olan, ortak havuzda buluşmaktır. Daha önceki yazılarımdan birisinde havuza süt taşıyanlardan bahsetmiştim. Bu havuz süt ile dolu olsa, bu havuza bir kişi 10 kova, bir diğeri 5 kova, bir başkası 2 kova süt dökmüş olsa; bir kişinin de sadece imkanı bir bardak süt eklemeye yetecek olsa hepsinin ortak noktası havuzdaki sütün kendilerine ait olduğudur. Bazen az veren, her şeyini verdiği için, Allah katında daha kıymetli olabilir. Ölümsüz ruhların bir diğeri, salih evlat yetiştirenlerdir. Arkalarından hep iyilik ve güzellikler bırakanlardır. Alim: İlim sahibi, ilmiyle amel eden ve öğrendiğini karşılık beklemeden başkasına öğreten kimsedir. Üzerimize kabus gibi çökerek nefesimizi kesen, kanımızı kurutan, bizi cansız kadavra haline koyan, gözle görülemeyen, içimize düşmanlık, kavga, tembellik, yalancılık, sahtekarlık, bencillik, haset, kin, nefret ve ümitsizlik veren zalim düşmanımız cehalettir. İlim, Yüce Yaratıcı'nın insanoğluna verdiği zaruri bir vazifedir, emirdir, cihattır, farzdır. Cehaletle mücadele ve muharebe etmenin en tesirli silahı ilimdir. Bunun askerleri alimlerdir, muallimlerdir ve talebelerdir. Bunun yeri mektepler, kışlalar, evler, yurtlar, dershanelerdir. Bu işin zamanı beşikten mezara kadar olan bütün bir hayattır. Bizim biz olduğumuzu, niçin dünyaya geldiğimizi, vazifelerimizi, nereye gittiğimizi; dünyada itibarlı, saygın, varlıklı, müreffeh ve sağlıklı yaşamayı ilimle öğreniriz. Ne mutlu, böyle yaşayanlara ve ölümsüzlük şerefine ulaşmış olanlara…